S1B1 Aklıeren Çıkmazı: Gerçekler ve Gölgeler
Podcast Çıkmazı - A podcast by Aldenak - Wednesdays

Categories:
Podcast Çıkmazı’nın ilk bölümünde, ilk çıkmazımız ve “Gerçekler ve Gölgeler” konusu üzerine konuştuk. Ama önce bu bölüme adını veren Beykoz’un Merkez mahallesinde yer alan 116 metrelik Aklıeren Çıkmazı’nın nasıl bu ismi aldığı üzerine fikir yürüttük.İlk olasılık Beykoz Belediye Meclis üyelerinin –çünkü sokakları hep onlar isimlendirir, sizce de öyle değil mi?- sokak isimlendirme görevlerindeyken bu çıkmaza “buradan aklı olan çıkmaz” diye düşünerek bu ismi vermeleriydi. Fakat bizce bu yanlış bir düşünce. Çünkü bize kalırsa asıl akıllı bir adam o yokuşu çıkacaktır. Neden mi? Çünkü Aklıeren Çıkmazı, yokuşun sonunda muhteşem bir boğaz manzarasına sahip. Buradan İstanbulu baştan başa görebilirsiniz. Yani güzel bir çelişkiye sahip güzel bir çıkmaz kendisi. O yüzden “Çıkalım, Aklıeren Çıkmazı’nı çıkalım” diyor Refik. İldeniz yine de sahile inip aynı manzaranın hem deniz kenarında hem de yokuş çıkmadan tadının çıkarılabileceğini savunsa da boğazı bir de oradan izlemenizi tavsiye ediyoruz.Gerçek nedir?Gelelim bu bölümün asıl konusuna. Gerçek nedir? El ile tutulup göz ile görülecek biçimde tam anlamıyla var olan, varlığı hiçbir biçimde yadsınamayan, bir durum, bir olgu, bir nesne ya da bir nitelik olarak var olan demektir.Peki bu bir pipo mudur?Hollanda’da 1872 de doğmuş olan Piet Mondrian, Neoplastisizm akımının kurucusu olarak bilinir. Bu akımın öncüleri ilkel renkler ve basit geometrik şekiller kullanarak sanat eserleri ortaya çıkarırlar. Kübizmden yola çıkılarak kurulmuştur fakat güncel olarak yaşayan bir akım değildir. Savunduğu düşünce gerçeğin birebir çizilemeyeceğidir. İldeniz kübizmden yola çıkarak akımın fikrinin gerçeğin yansıtılamaycağından ziyade gerçeğin farklı bir yönünü yansıtmak amaçlı olduğu düşüncesini öne sürüp Picasso’yu örnek veriyor. “Gerçeğin her türlüsünü gerçekten daha gerçek bir biçimde aktarmaktır amacı.” Diyor.Nedir bu gerçek!!Burak Mondrian'ı kendi yorumuyla “Kübizm, aman bee, uğranılacak sakin bir liman…” düşüncesiyle seslendirirken anlıyoruz ki zamanında uzunca bir süre Kübizmden etkilenmesine rağmen Mondrian'a bir süre sonra bu da yeterli gelmemiş. Gerçeği istersek her açıdan ele alalım yine de kağıda aktarırken yine aynı “gerçeği” aktaramayacağız. Gerçeğini aktarabileceğimiz tek şey bu soyut çizgilerdir.Pipo ve Elma – Ceci n’est pas une pipe! (Bu bir pipo değildir!)Refik’in ağzından Magritte’i dinliyoruz şimdi de. René Magritte çok güzel bir pipo resmi çiziyor ve resmin altına da şunu yazıyor: “Bu bir pipo değildir.” Foucault bunun üzerine bir deneme yazmış. Ve inanır mısınız, bu gerçekten de bu bir pipo değildir! Bu bir piponun resmidir. Bu resim pipoyu ne kadar iyi yansıtsa da, biz ona ne kadar pipo desek de bu durum aslında hepimizin düştüğü bir yanılgıdır. Birçok resme baktığımızda onların ne olduklarına dair birer yargıya varırız ve onları resimde gördüğümüz varlıklarla adlandırırız fakat bunlar sadece bize çağrıştırdıkları kavramlardır, asıl varlığın kendileri değillerdir.Refik konuşmasına Magritte’in çok daha derin bir yaklaşımda bulunduğunu anlatarak devam ediyor. Diyor ki: Magritte “Bu bir pipo değildir.” derken pipo sözcüğüne, pipo resmine, pipoyu anımsatan ve o içinden duman çıkan nesneye olan bütün göndermelerimizden bahsediyor. Ve hepsini reddediyor. Burak’ın anlatışına göre Magritte çizdiği resmin neden pipo olmadığı sorusuna şöyle cevap vermiş: “Ben buna tütünü koyup içebiliyor muyum? İçemiyorum. O halde bu bir pipo değildir.” İmgelerin İhanetiMagritte bu düşüncesini seri tablolarla zaman içinde vurgulamış. 1928-1929 yılları arasında önce tek bir pipo çizmiş. Daha sonra bir elma çizerek bu düşünceyi farklı bir resimle ele almış. Benzer birkaç tablodan sonra iki pipoyla karşımıza çıkmış. Bu pipolardan birisi normal, öbürü ise “piponun resmi” olan pipoyu gösteriyor. Bu sefer karşımıza “Bunların hangisi pipodur?” sorusu çıkıyor. Sizce hangisi?